Biyolojik cinsiyetten farklı olarak sosyal ve kültürel açıdan kadın ve erkeğin rol ve sorumluluklarına toplumsal cinsiyet adı verilmektedir. Farklı ve/veya aynı toplum içerisinde zamana bağlı olarak farklılık gösterebilen toplumsal cinsiyet algısı pek çok farklı akademik çalışma alanında araştırmalara konu olmuş ve olmaktadır. Dünya ölçeğinde birçok kültürde erkeklerin deneyimlerinin ve bakış açılarının toplumsal kuralların oluşmasında etkin olduğu ve kadınların daha çok erkekleri destekleyici rolleri üstlendiği görülmektedir. Kadınlar ve erkekler arasındaki bu rol dağılımının sonucu ise toplumsal eşitsizliğe neden olmasıdır. Dünya’da tarihsel açıdan ele alındığında her dönemde üretim ve yeniden üretim alanlarında oldukça önemli bir rol üstlenmekte olan ve nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan kadınların bu eşitsizliğin bir sonucu olarak çalışma yaşamında dezavantajlı grup olması şaşırtıcı değildir. Türkiye’de 15-64 yaş grubunda istihdam oranı 2018 yılında %51,1 oranında gerçekleşmiştir. Çalışma yaşamında bulunanların %69,5’i erkek ve %32,6’sı kadın çalışanlardan oluşmaktadır. Çalışma hayatında yer alan kadınların erkelere oranla sayısal olarak düşük olduğu görülmektedir. Ancak çalışma yaşamında aktif olarak yer almakta olan tüm kadın ve erkekler için iş sağlığı ve güvenliği konusu son derece önemli bir konudur. Bu çalışmada Türkiye’nin imzalamış olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri, Türkiye’de 2012 yılında yayınlanarak yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği kanunu ve bağlı yönetmelikleri toplumsal cinsiyet açısından irdelenmeye çalışılmıştır. Çalışma Türkiye anayasasında yer alan “kanun önünde eşitlik” ilkesi temel alınarak değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Eşitsizlik, Kadın İşçiler, İşçi Sağlığı, İş Güvenliği
|